Atik Valide Camii

Külliyenin ana yapısı olan caminin, bugünkü duruma üç aşamada ulaştığı anlaşılmaktadır:

1) 1570-1579 arasında inşa edilen ve kesinlikle Koca Sinan’ın eseri olan ilk cami bugünkü caminin, altıgen şemaya sahip olan orta bölümüdür. Bu durumda, kuzey yönünde son cemaat yeri ve ahşap çatılı ikinci bir revak (dış revak) bulunmakta ve bu dış revak harimin kuzeydoğu ve kuzeybatı köşelerinde yer alan minarelerin güney sınırına kadar ilerleyerek son cemaat yerini üç yönden kuşatmaktaydı.

2) Vakfın ilk mütevellisi Pir Ali bin Mustafa’nın bu göreve getirildiği 1582 başları ile, halen cami kapısında yer alan ve yapıyı tarihleme hususunda birçok araştırmacıyı yanlışlığa sürüklemiş olan kitabenin konduğu 1583 arasında, harim, yanlara doğru, ikişer kubbeli sahınlar eklenmek suretiyle büyütülmüştür. Bunun sonucunda cami harimi, Osmanlı mimarisinde ilk defa 1447 tarihli Edirne’deki Üç Şerefeli Cami’de görülen, Sinan’ın 1555 tarihli Beşiktaş Sinan Paşa Camii’nde tekrar ele alarak geliştirdiği şemaya sahip olmuş, minareler de, klasik Osmanlı uygulamalarına ters düşecek şekilde yapı kitlesinin içinde kalmış, dış revak harimin kuzey duvarının hizasında kesilerek, her iki yanda bir adet kemer, yeni inşa edilen duvarların içine gömülmüştür.

Sinan’ın 1580’lerde iyice yaşlandığı ve çeşitli inşaatlarda, yardımcıları olan mimarları görevlendirdiği hatırlanacak olursa, bu ikinci aşamada tasarımın, Sinan’ın çıraklarından birisi -mesela Davud Ağa (ö. 1598)- tarafından üstlenilmiş olması akla yakın gelmektedir. Ayrıca, Üsküdarlılar arasında yaygın bir rivayete göre, Sinan’ın çıraklarından olup külliyenin inşaatında görev alan mimarlardan biri de, buradan aşırdığı malzemelerle Üsküdar’ın Hayrettinçavuş (Debbağlar Mahallesinde kendi adını taşıyan bir mescit-tekke inşa ettiren, mesele ortaya çıkınca da idam edilen “Kur’ian” ya da “Kurbağa” lakaplı Nasuh’tur (Ö. 1586).

3) II. Mahmud devrinde, muhtemelen 1834-1835’te caminin güneybatı köşesine, bağımsız. girişi bulunan bir hünkar kasrı ve bununla bağlantılı bir hünkar mahfili ilave edilmiş, bu arada, söz konusu köşede cami kitlesine saplanan şadırvan avlusu revağından iki birim iptal edilmiş, ayrıca harimin batı yönündeki pencere düzeni kısmen değişime uğramıştır. Bunlardan başka, sonuncusu 1956-1972 arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü eliyle gerçekleştirilmiş olan, çeşitli onarımlar da söz konusudur.

Camiyi üç yönde (kuzey, doğu ve batı) kuşatan şadırvan avlusuna, her biri bir yöndeki dört adet kapıdan girilmektedir. Güney kapısı, kısmen hazirenin işgal ettiği dış avluya açılmakta, medrese avlusu ile bağlantıyı sağlayan kuzey kapısı ile sokaklara açılan yan kapılar merdivenlerle donatılmış bulunmaktadır. Üçü batı kapısının, biri de doğu kapısının yanında olmak üzere, toplam dört tane sivri kemerli çeşme, avlu duvarının dış yüzeyinde yer alır. Güneydeki hariç diğer girişlerin üzerine, bevvapların (kapıcıların) barınmasına mahsus, kaburgalı çapraz tonozlara oturan, kare planlı ve kubbeli birer oda yerleştirilmiştir. Avlu revaklarını oluşturan otuz sekiz birim, bu odalarla aynı boyutlarda olup pandantifli kubbelerle örtülüdür. Her birimin arkasındaki duvarda, dikdörtgen açıklıklı ve sivri hafifletme kemerli birer pencere yer alır. Avlunun merkezinde, yakın zamanda onarılmış olan çokgen hazneli şadırvan bulunmaktadır.

Caminin giriş cephesindeki dış revak, dört paye ile on altı sütuna oturan, beyaz mermer ve somaki ile örülmüş sivri kemerlerle dışarı açılmaktadır. Ortadaki payelerin, taç kapı ile aynı eksendeki açıklığı basık bir kemerle geçilmiştir. Kurşun kaplı olan ahşap çatı kısa bir saçakla son bulur. Dış revağa gömülmüş olan son cemaat yeri beş birimlidir. Yüksek tutulmuş olan orta birim aynalı tonozla, diğerleri pandantifli kubbelerle örtülüdür. Bütünüyle beyaz mermerden mamul olan taç kapı, kaval silmeli çerçevesi, basık kemerli açıklığı, mukarnaslı ve sarkıttı kavsarası, köşelerinde kum saatli sütunçeleri, yanlarda yarım sekizgen planlı ve mukarnaslı hücreleri ile klasik üslubun ve titiz bir işçiliğin bütün inceliklerini sergiler. Kemerin üzerirlje, Nurbanu Valide Sultan’ın adını ve 991/1583 tarihini veren, ahşap bir levha üzerine ta’lik hatla yazılmış Osmanlıca manzum kitabe bulunmaktadır. Taç kapıya göre simetrik olarak, yanlarda, pencerelerin yanısıra birer küçük mihrap ile minare girişi, ayrıca doğu köşesinde, fevkani mahfillere çıkan merdivenin kapısı görülmektedir.

Harimin, ilk yapıdan kalan orta bölümü yaklaşık 13 m çapında bir kubbe ile örtülmüştür. Yapının gerek dış görünüşüne gerekse de iç mekanına egemen olan bu merkezi kubbe, güneyde ve kuzeyde ikişer duvar payesine, batıda ve doğuda, kahverengi somakiden birer sütuna oturan altı adet sivri kemerle taşınmaktadır. Sütunlar küçük kemerlerle gerilerindeki payelere bağlanmıştır.

Fevkani bir yapı olan hünkar kasrı, dış avlu ve şadırvan avlusu yönlerinde direkler üzerine oturmaktadır. Kısmi zemin katında, güneyde, Osmanlı baroğuna has bileşik bir kemerle donatılmış olan giriş, bunu izleyen ufak bir taşlık ile üst kata çıkan merdiven yer almaktadır. Hünkar mahfili ile bağlantılı olan üst kat, padişah ile maiyetinin dinlenmesine mahsus mekanları içerir. Bu mekanların, dışardan ahşap kaplama, içerden bağdadi sıva ile oluşturulmuş duvarları, dikdörtgen açıklıklı ve pancurlu pencereleri, hafif içbükey saçakları ve her iki yönde ilerleyen çıkmaları hünkar kasrına bir eski İstanbul konağı görünümü kazandırmaktadır.

Hünkar mahfili, caminin güneybatı köşesindeki kubbeli birime yerleştirilmiştir. Harime bakan doğu sınırı kavisli bir çıkma ile hareketlendirilmiş, ahşap kafeslerle donatılmıştır. Kafeslerin üzerinde, barok üslubun bütün özelliklerini sergileyen, oymalı ve yaldızlı ahşap hotozlar sıralanmaktadır. Hünkar mahfilinin kuzey ve güney duvarlarında yer alan resimler de Batılılaşma dönemi Osmanlı resim sanatının dikkate değer örneklerindendir. II. Mahmud dönemine tarihlenen bu duvar resimlerinde, o yılların, baroktan ampire geçiş aşamasındaki mimari zevkini yansıtan hayali saray enteryörleri tasvir edilmiştir. Kordonlarla tutturulmuş perde kıvrımlarının sınırladığı kompozisyonun güney duvarındaki kesiminde, sarayın bir penceresinden, tam olarak teşhis edilememekle birlikte bazı ayrıntıları 1826 tarihli Nusretiye Camii’ni hatırlatan bir yapı seyredilmektedir. Güney duvarındaki iki pencerenin arasına, perde ve kandil motifleriyle süslü ufak bir mihrap yerleştirilmiştir. Batı duvarındaki pencerelerden birisi, hünkar dairesi ile bağlantıyı sağlamak üzere kapıya dönüştürülmüş, diğeri iptal edilerek, oymalı bir hotozun taçlandırdığı süsleyici bir niş şeklinde değerlendirilmiştir.

Çoğunlukla 18. ve 19. yy’lara ait mezar taşlarını barındıran hazirenin duvarında, pencere üstlerine çeşitli mezar kitabeleri konmuştur. Sinan’ın hemen bütün eserlerinde olduğu gibi, Atik Valide Camii’nde de, oranların ahengi ile anlam kazanan cephelerde süsleme yok denecek kadar azdır. Buna karşılık içerde oldukça zengin bir süsleme programanın uygulandığı görülür. Süsleme öğeleri içinde öncelikle, caminin inşa edildiği dönemde en parlak çağını yaşayan İznik çiniciliğinin, gerek kalite ve teknik gerekse de renk ve kompozisyon açısından çok başarılı örnekleri olan panolara değinmek gerekir. Sıraltı tekniğinde imal edilmiş olan, kompozisyonlarında natüralist çiçek motiflerinin ağır bastığı bu çiniler mihrap çıkıntısında yoğunlaşmaktadır. Bu bölümdeki pencerelerin üst hizasında yer alan ve mihrap tarafından iki eşit parçaya bölünen yazı kuşağı, lacivert zemin üzerine beyazla yazılmış, celi sülüs hatlı “ayetü’l-kürsi’yi” içerir. Zemininde yer yer rozetlerin, ufak çiçeklerin, yaprakların ve geometrik geçmelerin serpiştirilmiş olduğu yazı kuşağında bazı harflerin karınları firuze ya da mercan kırmızısı ile renklendirilmiştir. Güney duvarındaki pencerelerin iç, kuzey duvarındakilerin ise dış yüzeylerinde, aynı özellikleri gösteren yazı panoları vardır.

Camideki en önemli çini süsleme grupları, mihrap çıkıntısının yan duvarlarında yer alan, birbirinin aynı iki büyük panodur. Bunlarda, mercan kırmızısı zemin üzerine, beyaz rumilerle süslü bir vazodan, birbirine bağlı iki şemse çıkmaktadır. Şemselerin içine, lacivert zemin üzerine, beyaz, mercan kırmızısı ve koyu yeşille renklendirilmiş laleler, karanfiller, birtakım ufak çiçekler ve yapraklar oldukça karmaşık bir düzende yerleştirilmiştir. Geriye kalan yan kesimlerde, zarif kıvrımlarla yükselen kahverengi dallar üzerinde, ortaları mercan kırmızısı yaprakları mavi olan bahar çiçekleri ile küçük yeşil yapraklar dikkati çekmektedir.

Caminin süslemeleri arasında, sedef ve fildişi kakmalarla zenginleştirilmiş geometrik kompozisyonları ile kapı ve pencere kanatları 16. yy’ın ahşap işçiliğinin kıymetli örneklerindendir. Mahfil tavanlarında, koyu kırmızı zemin üzerine açık kırmızı ve yaldızla çalışılmış olan kalem işleri tezhibe yaklaşan bir inceliktedir. Mihrap klasik üsluba uygun oranları ve ayrıntıları ile mimariye uyum sağlamaktadır. Bütünüyle beyaz mermerden mamul olan minberin şebekeli bölümleri yarı şeffaf yüzeyler oluşturacak kadar ince bir işçilikle ele alınmıştır. Ayrıca kubbe ve kemerlerin iç yüzeylerinde ve pandantiflerde bulunan kalem işleri rumi, palmet, şakayık gibi klasik süsleme motiflerini içermektedir. Renkli camlarla işlenmiş, klasik üsluptaki alçı revzenler de kayda değer niteliktedir.

Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi- M. Baha Tanman

Atik Valide CamiiMurat KAYA
  • 1
  • 2.6 K