VARANASİ

Varanasi, Hindistan’ın Uttar Pradesh eyaletindeki 72 ilçesinden biridir. Varanasi’nin ana ana dilleri Hintçe ve Bhojpuri’dir.

Varanasi, müslin ve ipek kumaşları, parfümleri, fildişi eserleri ve heykelleriyle ünlü önemli bir endüstri merkezi olarak büyüdü. Buda’nın, yakındaki Sarnath’taki ilk vaazını “Dharma Tekerleğinin Hareket Halindeki Ayarı” verdiğinde, BCE’nin burada Budizm’i kurduğu düşünülür. Şehrin dini önemi, 8. yüzyılda, Adi Shankara’nın Shiva’ya Varanasi’nin resmi bir tarikatı olarak ibadet ettiği dönemde artmaya devam etti. Orta Çağlar boyunca Müslüman egemenliği sırasında şehir, kültürel öneme ve din eğitimine olan ününe daha fazla katkıda bulunan Hindu bağlılığının, hac, mistisizm ve şiirin önemli bir merkezi olarak devam etti. Tulsidas, Rama’nın hayatını anlatan  Ram Charit Manas adlı epik şiirini yazdı. Bhakti hareketinin diğer bazı büyük figürleri, Kabir ve Ravidas da dahil olmak üzere Varanasi’de doğdu. Guru Nanak, Sihizm’in kuruluşunda büyük rol oynayan  1507’de Maha Shivaratri için Varanasi’yi ziyaret etti.

16. yüzyılda Varanasi, kenti koruyan Babür imparatoru Ekber altında kültürel bir canlanma yaşadı ve 18. yüzyılda Maratha ve Brahmin kralları tarafından, Shiva ve Vishnu’ya adanmış iki büyük tapınak inşa edildi. Şehir Varanasi Nagar Nigam (Belediye Şirketi) tarafından yönetiliyor ve Hindistan Parlamentosunda temsil ediliyor.

Varanasi, birkaç bin yıldır Kuzey Hindistan’ın bir kültür merkezi olmuştur ve Ganj’la yakından ilişkilidir. Hindular şehirdeki ölümün kurtuluş getireceğine inanıyor ve onu hac ziyareti için büyük bir merkez haline getiriyor. Şehir, pek çok ghatiyle tanınmaktadır, ölülerin yakıldığı ve nehre giriş ritüelinin yapıldığı nehir kıyısında taş döşeme basamaklardan oluşan setlerdir. Bunlar Dashashwamedh Ghat, Panchganga Ghat, Manikarnika Ghatan ve Harishchandra Ghat, son ikisi Hinduların ölülerini yaktığı ve Varanasi’deki Hindu şecere kayıtlarının tutulduğu yer.

Ganj’ın doğu yakasına yakın bulunan Ramnagar Fort, 18. yüzyılda, oymalı balkonları, açık avluları ve doğal pavyonları olan Babür mimarisinde inşa edilmiştir. Varanasi’deki tahmini 23.000 tapınak arasında Shiva Kashi Vishwanath Tapınağı, Sankat Mochan Hanuman Tapınağı ve Durga Tapınağı bulunmaktadır. Kashi Naresh (Kashi Maharaja), Varanasi’nin baş kültürel koruyucusu ve tüm dini kutlamaların önemli bir parçasıdır. Bir eğitim ve müzik merkezi, pek çok önde gelen Hintli filozof, şair, yazar ve müzisyen şehirde yaşıyor ya da yaşıyordu ve burası Hindustani klasik müziğinin Benares gharana formunun geliştirildiği yerdir.

Hinduizm

 

Hinduizm inancı, Sanskrit literatüründe “soylu yol” anlamına gelen Arya dharma veya “ezelî-ebedî din” anlamında sanatana dharma şeklinde geçer. Arya dharma ibaresi Hinduizm’in etnik hüviyetini de ifade eder. Buna göre Arya dharma, milâttan önce II. binin ortalarından itibaren Hindistan’a göç eden Aryalar’ın (Ârîler) dinidir. Bununla birlikte zamanla Hinduizm’le asimile olan diğer halkların inançlarının katkısıyla oluşan senkretizm göz önüne alınırsa Arya dharmanın yalnızca Aryalar’la sınırlı olmadığı anlaşılır. Modern dönemlerde ise Hinduizm bütünüyle evrensel bir din hüviyetine bürünme eğilimine girmiştir.

Bugünkü durumuyla Hinduizm büyük ölçüde Brahmanizm, kısmen de paganizm, Budizm ve Jainizm gibi Hindistan’ın yerel inançlarının sentezi mahiyetinde bir dinî sistem görünümündedir; ayrıca az da olsa İslâmî etkiden söz etmek mümkündür. Menşei daha önceye çıksa bile modern anlamıyla Hinduizm’in oluşum süreci, yaklaşık olarak I ve IX. yüzyıllar arasında yoğunlaşan bir dizi değişim hareketine kadar uzanır. Hinduizm Brahmanizm’in genişlemiş, yerli inançlarla asimile olmuş ve dış etkiler aracılığıyla yeni bir şekle bürünmüş halidir. Hinduizm, bazan Vedizm şeklinde de adlandırılan Brahmanizm’i kapsamakla birlikte ondan çok daha geniş bir alanı içeren özelliklere sahiptir.

Geleneksel Hindu inançları son 150 yıldır hızla değişime uğramaktadır. Özellikle entelektüel ve resmî çevrelerde gerçekleşen bu değişimin kaynağı modernizm ve Batı etkisidir. Hindistan’da ciddi anlamda ilk Batıcı aydınlar küçük bir grup olarak Kalküta ve Bombay’da ortaya çıktı. Bu grubun en önemli isimlerinden ilki Ram Mohan Roy’dur. Ram Mohan Hinduizm, Hıristiyanlık ve İslâmiyet üzerine yaptığı çalışmaların sonucunda Hinduizm’in aslında saf teizm olduğunu ve putperest bir din olmadığını savundu; Hinduizm’in temel karakteristiklerinden olan çok eşli evliliğe ve sati geleneğine karşı çıktı; ilk modern Hindu mezhebi olan ve yeni Hindistan’ın oluşumunda ciddi roller üstlenen Brahma Samaj’ı kurdu (1828). Diğer bir önemli reformist de Dayanand Sarasvati’dir. Hinduizm’in yozlaşmış putperest bir din haline getirildiğini ileri süren Sarasvati esas kutsal kitapların Vedalar olduğunu, modern Hinduizm’in bunların üzerine kurulması gerektiğini ileri sürdü. Arya Samaj adında bir grup kuran Sarasvati’nin görüşleri oldukça katı ve şekilcidir. Hinduizm’in evrenselliğini vurgulayarak ortaya çıkan bir başka reformcu olan Ramakrişna Paramahamsa’ya göre Hinduizm, İslâm, Yahudilik, Hıristiyanlık gibi dinlerin hepsi aynı mesajı vermektedir; bundan dolayı da aralarında özce herhangi bir fark söz konusu değildir. Ramakrişna’nın başlattığı bu hareket öğrencisi Narendranath Datta (Vivekānanda) tarafından geliştirildi ve Batı ülkelerinde yayıldı. Onun kurduğu misyoner Hindu teşkilâtı Ramakrişna Misyonu adıyla tanınmaktadır. Modern Hindu anlayışının en önemli oluşumlarından biri de Gandi’nin takipçisi olan Vinoba Bhave’nin başlattığı harekettir. Sarvodaya olarak bilinen bu hareket Hindu motiflerini kullanarak Hindistan’ın kalkınmasını amaçlar. Modern Hinduizm’in kuruluşuna katkı yapan isimlerden Sri Aurobindo ise Hinduizm ile Bergsoncu fikirleri uzlaştırmaya çalıştı. 1965’te Bhaktivedanta Swami Prabhupada’nın kurduğu, merkezi Amerika’da bulunan Hare Krişna adlı Hindu hareketi de dünyanın pek çok yerinde yoğun bir misyonerlik faaliyeti başlatmıştır.

Oluşum süreci göz önüne alındığında Hinduizm’in homojen bir inanç sisteminin olmadığı anlaşılır. Buna rağmen inançlı bir Hindu için Hinduizm tamamen ilâhî kökenli bir dindir; fakat modern bir Hindu için dinin sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiği hâlâ bir problemdir. Geleneksel görüşe göre olmasa bile modern bir Hindu’ya göre Hinduizm denilen sistem Brahmanizm, Budizm, Jainizm ve Sih dinini kapsayacak kadar geniş bir tanımı içermektedir. Hinduizm’deki bu senkretik karakter, özellikle modern Hindu reformcularını evrensel bir Hinduizm anlayışına götürmüştür. Çağdaş Hinduizm’e damgasını vuran en önemli özellik de budur.

Kutsal Metinler. Hinduizm’in temel doktrinleri büyük oranda kutsal kabul edilen kitaplarda bulunur. Hindu geleneğine göre kutsal kitaplar Şruti (vahiy) ve Smriti (gelenek) olmak üzere iki ana gruba ayrılır. Şruti türünden metinlerin Tanrı tarafından “rişi” adını alan rahiplere vahiy yoluyla verildiğine inanılır. Smriti koleksiyonu ise ilhama dayalı olduğu kabul edilen ve gelenek içerisinde şekillenen metinlerden oluşur. Şruti koleksiyonu içinde şu metinler yer alır: 1. Vedalar. Rig Veda, Sama Veda, Yacur Veda ve Atharva Veda olmak üzere dört bölüme ayrılan Vedalar genel olarak natüralist bir teolojiye sahiptir. Hinduizm’in ilk ilâhları bu koleksiyonda belirir. Her ne kadar Vedalar çok tanrılı ise de sonraki Hindu teologları bu politeizmi sembolik olarak yorumlamış ve Vedik inancı monoteist açıdan değerlendirmişlerdir. 2. Brahmanalar. Bunlar Vedalar’a yazılan şerhlerdir. Özelleşmiş din adamları çevresinde oluşan bu koleksiyonun temel teolojisi kurbanın değeridir. Modern Hinduizm’in kurbana dair ilk inançları bu metinlerde ortaya çıkar. Brahmanalar’da bulunan ritüelle ilgili konulara şerh olarak yazılan Aranyakalar da aynı konular hakkındadır. 3. Upanişadlar. Milâttan önce VIII. yüzyıl civarından milâttan önce VI. yüzyıla kadar olan süre içerisinde ortaya çıkan Upanişadlar’ın öğretisi, inzivâ hayatına çekilen Kşatriya kastına mensup mistik grupların oluşturduğu bir çevrede şekillenmiştir. Vedalar’ın şerhi olarak kabul edilse bile Upanişadlar mahiyeti itibariyle onlardan farklıdır. Vedalar’daki çok tanrıcılık Upanişadlar’da yerini tek tanrıcılığa bırakmıştır. Upanişad koleksiyonu yaklaşık 200 ayrı kitapçıktan oluşur. Kitapçıklar üslûp olarak edebîdir ve diyaloglar tarzında kaleme alınmıştır.

Smriti koleksiyonunda şu metinler bulunur: 1. Vedangalar. Vedalar’ın şerhi mahiyetinde olup milâttan önce V. yüzyıl civarında ortaya çıkmıştır. Sikşa, Kalpa, Vyákrana, Nirukta, Chanda, Jyotişa şeklinde altı kısımdan oluşur. Konuları, Vedalar’daki ritüellerin nasıl yapılacağından kurbanla ilgili işlemlerin mahiyetine kadar geniş bir alanı kapsar. 2. Dharma Sutra ve Dharma Şastralar. Bazan Vedangalar arasında sayılan bu koleksiyon gündelik hayata ait konuları içerir. Dharma Şastralar’ın bir parçası olan Manu Kanunnâmesi modern Hindu fıkhının temelini oluşturur ve evlilikten ölüm sonrasındaki hayata kadar pek çok konuyu ele alır. 3. Puranalar. Mitoslar, tanrıların şecereleri, kahramanlar ve azizlerle ilgili zengin bilgiler veren Puranalar bir anlamda Hinduizm’in kutsal tarihini sunar. Hindu mitolojisinin pek çok unsuru bu kitaplarda korunmuştur. 4. Destanlar. Mahabharata ve Ramayana başta olmak üzere çeşitli destanlar özellikle halk arasında sevilir. Mahabharata’nın bir bölümünü teşkil eden Bhagavat Gita modern Hindu ahlâkının da temelini oluşturur. 5. Tantralar. Yerli halklara ait cinsel kültlerle Brahmanizm’in karışımı sonucu meydana gelen Tantralar, ibadet şekillerinden epistemolojiye kadar geniş bir alanı konu edinir. Tantralar etrafında oluşan öğreti Tantrasastra adını alır ve klasik Hinduizm tarafından heterodoks bir öğreti olarak kabul edilir. Bugün Tantrasastra özel bir mezhep durumundadır.

İnanç Esasları. Tanrı İnancı. Hinduizm’in temel doktrinleri kutsal kitapların gelişimine paralel olarak şekillendiği için homojen bir yapı sunmaz; bununla birlikte Hindu teolojisinin merkezinde Tanrı kavramı durur. Hinduizm’in en eski külliyatı olarak Vedalar’da çok tanrılı bir inanç sistemi vardır. Vedalar’ın teolojisi göçebe topluluklara has bir natüralizmdir. Sıkça ortaya çıkan Varuna, İndra, Agni gibi ilâhlar çeşitli tabiat güçlerinin soyutlaştırılmış halidir. Ancak sonraki kutsal kitapların çoğu bu politeizmi tek tanrı inancının sembolik anlatımı şeklinde yorumlamıştır. Upanişadlar’ın ortaya çıkışından itibaren Hinduizm tek tanrılı bir hale bürünmeye başlamış, Vedalar’da önemsiz bir tanrı olan Brahma tek tanrı haline getirilmiştir. Bununla birlikte halk arasında Brahma, Vişnu, Şiva üçlüsünden oluşan henoteist bir tanrı inancı oldukça yaygındır. Modern dönemlerde Hindu tek tanrıcılığını temsil eden Brahma, Upanişadlar geleneğinin devamıdır. Tek tanrıcı Hindu eğilimi, Yaska’nın yazdığı tefsir mahiyetindeki Nirukta’dan (m.ö. VIII. yüzyıl civarı) beri diğer tanrıları Brahma’nın altına koyan ilâhî güçler olarak düşünmüştür.

Kurtuluş Doktrini. Hindu dininin bütününü belirleyen ikinci önemli unsur kurtuluş kavramı ve onunla ilişkili diğer doktrinlerdir. Hindu dünya görüşünü ortaya koyan temel kavram hayatın maya (illüzyon) olduğudur. Maya anlayışı daha üst boyutta lila kavramı ile alâkalıdır. Yaratılışın tanrılar arasında bir oyun olduğu anlamına gelen lila, ilâhî güçlerin kendi arzularını gerçekleştirmek üzere var oluşu şekillendirmesini ima eder. Maya bir anlamda bu oyunun sergilendiği sahne fonksiyonunu üstlenir. Varlıkların yeryüzündeki amacı mayanın tuzaklarından kurtulmak olmalıdır. Mayanın en tehdit edici tuzağı, varlığı sonsuza kadar yeryüzüne gelmeye mahkûm eden ruh göçüdür (samsara). Hindu kurtuluş doktrini bu noktada önem kazanır. Mokşa veya mukti diye anılan kurtuluş kavramı varlığı bir üst âleme (Nirvana) ulaştırmakla ilişkilidir. Mokşa her şeyden önce “varlığın ruh göçü döngüsünden kurtulması” anlamına gelir. Kurtuluşa ulaşan kimse mutlak tanrı Brahma ile aynîleşir veya ondan bir parça haline gelir. Varlığın mokşaya ulaşmasındaki en büyük engel ise avidyâdır (cehalet). Avidyâ, bir anlamda varlıklar arasındaki birlikteliğin farkına varılamamasıdır. Ruh göçü döngüsüne yol açan asıl sebep de avidyâ olup Hindu öğretisinin temel tekniği insanı avidyâdan uzak tutmaya yöneliktir.

Hinduizm’e göre Tanrı Brahma evrenin mutlak sahibi olmakla birlikte klasik monoteist dinlerde olduğu gibi evrendeki varlıkların ötesinde kişiliği bulunan bir güç değildir. Brahma, bütün varlıkların ve onların oluşturduğu yasaların içinde mevcuttur. Bir anlamda Brahma, varlıkların hepsinin iştirakiyle oluşan evrensel yasanın ontolojik sonucudur. Bu panteist görüş bütün Hindu doktrinlerini belirler. Bununla birlikte modern Hinduizm, Hıristiyanlık ve İslâm’ın etkisiyle Brahma’yı kişisel bir tanrı haline getirme eğilimindedir.

Klasik Hinduizm’in panteist bir yapıda olduğunu destekleyen en önemli kanıt, özellikle kozmolojik kavramların Tanrı tarafından yaratılmadığı, aksine bizzat bu kavramların Tanrı’yı (veya tanrıları) oluşturmuş olduğu inancıdır. Hinduizm’e göre kozmosun işleyiş yasalarının Tanrı’dan tamamen bağımsız olduğu tezi özellikle evrensel karma anlayışında ortaya çıkar. Böylece varlıkların gelecekleri ve geçmişleri, Tanrı’nın hiçbir etkisinin söz konusu olmadığı karma (sebep-sonuç yasası) tarafından belirlenir. Her varlığın yaptığı eylemler mekanik bir yasa ile varlığın o andaki hayatî pozisyonunu belirler. Bu genel yasa özellikle ölümden sonraki hayat söz konusu edildiğinde oldukça netleşir. Buna göre varlıklar bu dünyada yaptıkları eylemlerin sonucunda eğer kötülükleri ağır basan bir hayat yaşamışlarsa daha kötü bir varlık kalıbında yeniden dünyaya gelirler (ruh göçü). Her varlık kalıbı kendisi için belirlenen kurallara uymadığı sürece yeniden doğuş döngüsü devam edecektir. Hindu doktrinlerinde hayat hakkındaki kötümser anlayışın sebebi budur. Yine bu doktrin bir Hindu’nun hayattaki amacını da belirler. Buna göre insanın biricik amacı mokşadır, hayat ve ölüm döngüsünden kurtulmaktır. Bütün varlıkları belirleyen bu kozmik yasa herhangi bir ilâhî müdahaleyi gerektirmeksizin kendiliğinden işlemektedir. Fakat Hinduizm zamanla monoteist hale getirilirken tanrı Brahma’nın ön plana çıkarılması ile karma inancına da teistik bir mahiyet kazandırılmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte Hinduizm’in karma ve Brahma arasında telif sağladığı söylenemez. Brahma’nın karma yasasına müdahale eden bir güç haline getirilmesi, sadece onun bu yasayı kontrol eden bir varlık yapılması ile sınırlı kalmıştır. Hindu kozmolojisi üzerine yapılacak bir çalışma iki gücün ayrılığını yeterince gösterecektir.

Hindu panteizmini destekleyen ikinci kozmolojik unsur maddenin ve evrenin başlangıçsız ve sonsuz olduğudur. Buna göre yaratılış sonsuz enerjinin isim ve biçim kazanmasından ibarettir. Ruh göçü kavramı sayesinde her şeyin birbirine dönüşebildiği Hindu evren haritasında karma inancının tanrı fikrini tâli bir alana itmesi normal bir sonuçtur. Hindu tanrısının evrene doğrudan tek müdahalesi hulûl (avatara) inancında görülebilir ki bu inanç da tabiatçı ve panteist kökenli Hinduizm’e yerli Hint dinlerinin katkısında aranmalıdır

Ahlâk ve İbadet. Hindu düşüncesi -Budizm’deki kadar olmasa bile- kötümser bir dünya görüşüne sahiptir. Hayat yalnızca bir konaklama sürecidir; bu dünya bir yandan günah ve kötülüğün sebep olduğu alt âlemler, bir yandan da Hindu dinine bağlı olmakla elde edilen yukarı âlem arasında bir köprüdür. Hinduizm’e göre günah cahilliğin, kötülük benlik duygusunun ürünüdür. Bu sebeple günah ve kötülüğü yok etmek Hindu dininin temel hedefidir. Hinduizm’de şeytan kavramına denk düşen bir güç yoktur; kötülük daha ziyade iyilik potansiyelinin meydana çıkarılamamasına bağlanır. Ahlâklı olmanın üç yolu vardır: Kama (meşrû cinsel haz), artha (bilgelik) ve dharma (iyilik). Seküler ahlâkı oluşturan bu üç yol, bir Hindu’nun dinî hayatını belirleyen kastının gerektirdiği kurallara uyma (dharma) prensibiyle birleştiğinde ideal bir Hindu kavramına ulaşılır.

Hinduizm’de dinî kurallar kastlara göre değişir. Bununla birlikte doğumdan ölüme kadar insana yüklenen pek çok dinî kural bakımından bütün kastlar kesişmektedir. Aile hayatının çok önemli olduğu Hinduizm’de ibadet usul ve törenleri de (ritüel) aile ritüeli mahiyetindedir. Özellikle inisiyatik (upanayana) törenlerden oluşan ve her aile ferdinin uyması gereken bir yığın kural mevcuttur. Ritüelin ailevî karakterini gösteren en önemli unsur bunların babanın idaresinde icra edilmesidir. Hinduizm’de güçlü bir ataerkil eğilim vardır.

Hinduizm’in, Vedizm safhasında göçebelere has bir özellik olarak ibadethane kavramının olmadığı bilinmektedir. İbadet çeşitli ritüellerden oluşmakta ve ot yahut taşların üzerinde icra edilmekteydi. İbadetin temel fenomeni ise süt, yağ gibi ürünlerle keçi, inek, boğa gibi hayvanların kurban olarak sunulmasından oluşuyordu. En önemli Vedik ibadet, bahar kutlamalarında icra edilen ve bereket getirdiğine inanılan at kurbanıydı (asvamedha). Bugün başta at kurbanı olmak üzere eski kurbanların çoğu ortadan kalkmıştır.

Milâdî dönemlerden itibaren Hinduizm’de Budizm’e karşı örgütlenme ihtiyacı yavaş yavaş tapınak anlayışına yol açtı; bugünkü anlamıyla Hindu tapınağı ise (Mandir) ancak IX-X. yüzyıllardan sonra ortaya çıktı. Tapınakta yapılan ibadetler çoğunlukla Durga ve Şiva gibi tanrılara sunulan kurbanlarla çeşitli bayramların kutlanmasından ibarettir. Bugün en önemli Hindu ritüelleri evde aile içerisinde yapılmaktadır. Bu ritüeller günlük düzenli ibadetlerden oluşmaz. Ortodoks bir Hindu ailesinin ömür boyunca yapmak zorunda olduğu kırk çeşit (Samskāra) ritüel vardır. Ritüeller büyük oranda erkekler tarafından uygulanır, erişkin olan her erkek bütün Hindu kurallarını uygulamakla yükümlüdür.

Mâbed ve ev dışında uygulanan temel ibadet “kozmik su”dan geldiğine inanılan Ganj nehrinde yıkanmaktır. Bir nevi hac fonksiyonuna sahip olan bu ibadetin insanı günahlardan arındırdığına inanılmaktadır. Çoğunlukla din adamlarınca icra edilen ve kurtuluşa ulaştıracağı düşünülen daha ferdî ibadetler de vardır. Bhagavat Gita’ya göre eyleme ağırlık veren karma yoga, bilgiye ağırlık veren Jnana yoga ve bâtınî yorumu ön plana çıkaran Bakti yoga bu tip özelleşmiş ibadetlerdendir.

VARANASİMurat KAYA